Salı, Şubat 25, 2003

denizkızları konuşmuyorlar artık...
kirlenmiş dalgaların ritmi kalmadı artık onları taşıyacak..
derinlere inebilen insanlar ise..
göremediklerini anlatıyorlar küçük çocuklara...
inançları kaybolmasın diye...

Salı, Şubat 18, 2003

Gün bizim güneş bizi göğsümüzde ateş bizim..
Elele olduğumuz o gün gülmek bizim..
Dün bizim yarın bizim..Yana yana sevmek bizim..
Hasrete vurduğumuz göz göz yürek bizim..


susmak... susmak.... susmuyorum.... susmak istemiyorum... bağırmak istiyorum....

beklemek.. deli gibi beklemek.. beklerken aklını yitirmek....

Demekki tek bizde değilmiş sorunlar..en parlak en ışıltılı hayatlarda bile aynı sorunlar yaşanıyormuş..

Cumartesi, Şubat 15, 2003

En ağır kelime benim bu aralar. Ben. Gerisi promosyon.Bir hayat alana, onlarcasının sorumluluğu bedava.

senle beni düşündüm dün gece.....
yatağımda yalnız başıma, aslında pek de yalnız sayılmazdım, daha yeni bitirmiştim Richard Bach'ın "Bir Çift Kanat" kitabını ve başucuma koymuştum. Hayallerim benimleydiler, kitaptan aklımda kalan cümleler hayallerime kanatlar takıyor ve uçuruyordu onları bulutsuz mavi göğe.
cümlelerin, kelimelerin, harflerin, seslerin beynimin daha derinliklerine inmesine izin verdim dün gece. seni bulmalarını, sonsuz gibi görünen derin çukurdan kanat takıp çıkarmalarını istedim... rüyamda bir uçaktaydım. pilottum!! çocukluğumun en büyük hayali gerçek olmuştu!! iki kişilik küçük bir uçakta beraber uçuyorduk seninle... şehirlerin evlerin insanların olmadığı yerlerden uçtuk bir süre.
sonra yerin göğün nasıl bir anda değiştiğine şahit olduk seninle... ağaçlar mor renge büründü, gökyüzü sarıya.. kırlar kırmızı oldu, göller yeşil.... uçağın pervanesinin de dönmediğini farkettik az sonra. uçağı uçuran kuvvet o homurtulu dumanlı motor değil, içimizden gelen bir şeydi. elini bıraktığımda uçağın alçaldığını, tuttuğumda ise yükseldiğini gördüğümde kalbim yerinden fırlayacakmış gibi oldu!! sesler de anlamlarını yitirdi. sadece ve sadece rüzgarın sesi vardı. camları açtık onu daha rahat duyalım diye, hiç üşümedik rüzgardan, sanki o bizi tatlı tatlı okşuyordu....
sonra yere inmeye karar verdik. hemen yerde bulduk kendimizi, uçak biz bir hamle yapmadan indiriverdi bizi yere. yere bastık kırmızı renkli çimlerin üzerinde koştuk bir süre. yeşil renkli göle girerek yıkandık masumiyetimizi bir süreliğine unutarak. mor ağalardan meyvelerini çaldık karnımız acıkınca... hayatımızda yediğimiz en tatlı meyvelerdi bunlar...
yorgunluktan uykumuz geldiğinde serildik çırılçıplak ağacın altına. uykuya dalmadan önce son kez fısıldadım kulaklarına "seni seviyorum" diye.. gözlerinin parıldamasıyla cevabını aldım. rüzgar da bizi çok sevdi, hep yanımızda oldu üşütmeyeye dikkat ederek.
başka insanlara ihtiyaç duymadık orada kaldığımız süre boyunca, ne de eşyaları aradık gündelik hayatımızda vazgeçemediğimiz.... çünkü biliyorduk sadece biz vardık, "biz" vardık, başka hiçbir kimseye ve nesneye ihtiyaç duymadan, kendi benliklerimizle varolduk düşler ülkesinde......

iki nokta var, zamanın başı ve zamanın sonu. ikisi arasında var zaman, tüm hayatlarımıza sahip, tüm yaşanacak güzel ve kötü şeyler burada. ben de buradayım, sen de. kırmak istiyoruz zamanı, alternatif bir boyut istiyoruz içine sadece ikimizin davet edileceği. "gerçek"ten yapılmış bir duvar, anahtarı kafamızın içinde, hayalgücümüzle yaratabiliriz onu ancak. sonra açarız kocaman kapıyı bir parmak dokunuşuyla. arkamızdan hemen kapanır, bizi bir daha elinden kaçırmak istemez. artık alternatif boyuttayız. zamanın işleyişi duyulmaz burda. gelecek mi? o da yazılı değil ki! herşey bizim elimizde artık, herşey bizim kontrolümüzde. nefret ve acı gibi alışkanlıklardan arınmış, steril bir boyutta sen ve ben varız artık. bir de hayallerimiz.....

önümde hiç bitmeyecekmiş gibi görünen uzun bir yol var.
bunu ben de biliyorum, sen de biliyorsun.
birbirimize karşı hissettiklerimizin saatin tik takları kadar anlaşılır olduğu da bir gerçek.
bu yola başvurmuş olmamın zamanın belli veya belirsiz bir kesitinde hayata bakış açımla ilgili olduğu da biliniyor.
bu yolun ister kaçış, ister varoluş nedenleri ile bağdaştırılabileceğini de sana anlatmak istedim bir ara, bu da tamam.
şimdi sana yaptıklarımın senden veya içinde bulunduğum bu siyah berraksızlıktan dolayı ortaya çıkmış olabileceğini düşünebiliyor musun bilemiyorum.
kulağına bütün gün boyunca çalınmayan o elektronik çipten gelen melodili sesin yoksulluğu üzerine ıslanan gözlerinde birikti süresiz hüzün.
dudaklarından veya dudaklarımdan dökülmeyen, fakat aynı ölçüde her iki kulaktan da duyulmak istenen harfler kümeleri kimseye ulaşamadı.
gözler bile birbirini aradı gecenin ağır yağmur damlalarının içindeki küçük yansımalarda.
dün gece birileri bir yerlere geç kaldı yağmurda yavaşlayan sarı taksilerin içinde titreyerek.
kimileri de üşümüş ellerini veremedi onları isteyen sıcacık parmakların arasına.
"geldim" demek isteyen dudaklar ıslanmış ve birbirlerine yapışmışlardı, yorgun yastıkların üzerinde geceye esir düşmüş kafaları rahatsız etmeye cüret edemediler.
gece; karanlık, ıslak, hüzünlü, bulutlu, ağır, kokusuz bir gece oldu.
sadece sokak köpekleri görebildi ışıyan sabahı pis kokulu çöp tenekelerinin ardından.......

Pazartesi, Şubat 10, 2003

God please help me..

Salı, Şubat 04, 2003

Ben değişmeliyim..

bütün bu olanlar bir tesadüf olamaz..Sadece insanları suçlamamalı sanırım..Ben de yanlışlar yapıyorum..Bana ne..onlar öyle olmasını istiyorlarsa kendileri bilirler..Hayat onların..Ama göremiyorlar olası sonuçlar bizi de etkileyecek..